ikinci eşi tarafından aldatılan kadın

Bu sözler, eşimin içindeki değişimi daha da netleştiriyordu. İnsanların, ne kadar güçlü görünürse görünsün, bir şekilde
bağ kurmaya ve kendilerini anlamaya ihtiyaç duyduğunu anladım.
Oğlu, birkaç gün daha bizimle kaldı. Ziyareti boyunca hem onunla hem de eşimle daha fazla vakit geçirdik. Bu süreçte, onun yalnızca eşimin ilk evliliğinden bir çocuk değil, aynı zamanda ailemizin bir parçası olduğunu kabul ettim.
Gidiş günü geldiğinde, eşimin oğluyla vedalaşırken gözlerinde bir hüzün vardı. Ama bu hüzün, aynı zamanda derin bir bağın da işaretiydi. Oğlunun ardından eşim bana döndü ve “Senin desteğin olmasaydı, bu kadar cesaret edemezdim,” dedi.
Elini tuttum ve gülümsedim. “Biz bir aileyiz. Birbirimize destek olmak zorundayız.”
Eşimin oğlu, yalnızca geçmişin gölgelerini değil, gelecekteki ışıkları da getirmişti. Bu ziyaret, hepimizin birbirimize ne kadar bağlı olduğunu ve her yarayı saracak bir sevgi olduğunu göstermişti.
Ve böylece, o geceden başlayarak, ailemizde yeni bir dönem başlamıştı.
Eşimle ilişkime ve onun geçmişine daha farklı bir gözle bakmam gerektiğini anlamıştım. Her şeyin bir hikayesi vardı ve onu anlamak, dinlemekle başlıyordu.
O gece eşimin oğluyla olan konuşmamızın ardından, kafamda pek çok düşünceyle yatağa gittim. Yine de bir huzur vardı içimde. Bazen bir yabancının bakış açısı, çok tanıdık gelen bir durumu bile değiştirebilirdi. Eşimin oğlu bunu başarmıştı.
Ertesi sabah eşim her zamanki gibi erken kalkıp mutfağa geçmişti. Kahvaltı hazırlıyordu, sessiz bir adamın jestleriyle.
Ona gülümsedim, ama zihnim hâlâ oğlunun söyledikleriyle meşguldü. Eşimin güçlü ama ketum duruşunun ardındaki duygusal yaraları düşünüyordum.
Kahvaltıda, eşimin oğlu babasıyla sakin bir şekilde konuşmaya başladı. Gündelik konuların arasına geçmişle ilgili küçük sorular sıkıştırıyordu. Bu, bana onun aslında babasıyla daha yakın olmak istediğini gösteriyordu. Eşim ise, alıştığı sessizliğin konforunda, kısa ve kesin cevaplar veriyordu. Yine de bir değişim olduğunu hissediyordum. Baba-oğul arasındaki buzlar erimeye başlamış gibiydi.
Kahvaltıdan sonra eşim oğluna dönerek, “Bugün biraz yalnız vakit geçirmek ister misin? Şehri dolaşabiliriz,” dedi. Bu teklif, onun normalde yapmayacağı türden bir şeydi. Oğlu, şaşırmış ama memnun bir şekilde başını salladı.
İkisi dışarı çıktığında, içimde bir rahatlama hissettim. Belki de bu ziyaret, yalnızca oğlunun değil, eşimin de ihtiyacı olan
bir şeydi. Onların bu anı paylaşmasına izin vermek, benim de eşimle olan ilişkimi güçlendirebilirdi.
Akşam döndüklerinde, yüzlerinde daha açık bir ifade vardı. Özellikle eşim, daha önce görmediğim kadar huzurlu
görünüyordu. Oğluna dönüp, “Teşekkür ederim. Bazı şeyleri seninle paylaşmak sandığımdan daha kolay oldu,” dedi.
Oğlu, hafifçe gülerek, “Ben teşekkür ederim baba. Seni daha iyi anlamama izin verdin,” diye yanıtladı.
Gece geç saatlerde, eşimle baş başa kaldığımızda, ona sormadan edemedim. “Ne konuştunuz bugün? Seni böyle huzurlu görmek güzel”
Eşim bir an durdu, sonra başını salladı. “Oğlumla geçmişten bahsettik. Annesinden, onunla yaşadığım zorluklardan…
Bana yük gibi gelen şeylerin aslında paylaşılabilir olduğunu fark ettim. Belki de bu konuşma, ikimizin de ihtiyaç duyduğu bir şeydi.”
Eşimle ilişkime ve onun geçmişine daha farklı bir gözle bakmam gerektiğini anlamıştım. Her şeyin bir hikayesi vardı ve onu anlamak, dinlemekle başlıyordu.
O gece eşimin oğluyla olan konuşmamızın ardından, kafamda pek çok düşünceyle yatağa gittim. Yine de bir huzur vardı içimde. Bazen bir yabancının bakış açısı, çok tanıdık gelen bir durumu bile değiştirebilirdi. Eşimin oğlu bunu başarmıştı.
Ertesi sabah eşim her zamanki gibi erken kalkıp mutfağa geçmişti. Kahvaltı hazırlıyordu, sessiz bir adamın jestleriyle.
Ona gülümsedim, ama zihnim hâlâ oğlunun söyledikleriyle meşguldü. Eşimin güçlü ama ketum duruşunun ardındaki duygusal yaraları düşünüyordum.
Kahvaltıda, eşimin oğlu babasıyla sakin bir şekilde konuşmaya başladı. Gündelik konuların arasına geçmişle ilgili küçük sorular sıkıştırıyordu. Bu, bana onun aslında babasıyla daha yakın olmak istediğini gösteriyordu. Eşim ise, alıştığı sessizliğin konforunda, kısa ve kesin cevaplar veriyordu. Yine de bir değişim olduğunu hissediyordum. Baba-oğul arasındaki buzlar erimeye başlamış gibiydi.
Kahvaltıdan sonra eşim oğluna dönerek, “Bugün biraz yalnız vakit geçirmek ister misin? Şehri dolaşabiliriz,” dedi. Bu teklif, onun normalde yapmayacağı türden bir şeydi. Oğlu, şaşırmış ama memnun bir şekilde başını salladı.
İkisi dışarı çıktığında, içimde bir rahatlama hissettim. Belki de bu ziyaret, yalnızca oğlunun değil, eşimin de ihtiyacı olan
bir şeydi. Onların bu anı paylaşmasına izin vermek, benim de eşimle olan ilişkimi güçlendirebilirdi.
Akşam döndüklerinde, yüzlerinde daha açık bir ifade vardı. Özellikle eşim, daha önce görmediğim kadar huzurlu
görünüyordu. Oğluna dönüp, “Teşekkür ederim. Bazı şeyleri seninle paylaşmak sandığımdan daha kolay oldu,” dedi.
Oğlu, hafifçe gülerek, “Ben teşekkür ederim baba. Seni daha iyi anlamama izin verdin,” diye yanıtladı.
Gece geç saatlerde, eşimle baş başa kaldığımızda, ona sormadan edemedim. “Ne konuştunuz bugün? Seni böyle huzurlu görmek güzel”
Eşim bir an durdu, sonra başını salladı. “Oğlumla geçmişten bahsettik. Annesinden, onunla yaşadığım zorluklardan…
Bana yük gibi gelen şeylerin aslında paylaşılabilir olduğunu fark ettim. Belki de bu konuşma, ikimizin de ihtiyaç duyduğu bir şeydi.”